Freud’un Viyana Psikoanalitik Derneği’ne Kabul Edilen İlk Kadın: Margarethe Hilferding
Uluslararası Holokost Anma Günü’nün yaklaşmasıyla, Lost Women of Science, Viyana’dan gelen öncü bir psikanalist ve doktor olan Margarethe Hilferding’in hikayesini anlatıyor. 1942’de bir Nazi toplama kampında öldürülen Hilferding, Viyana Üniversitesi’nde tıp diploması alan ilk kadın ve Sigmund Freud’un Viyana Psikoanalitik Derneği’ne katılan ilk kadındı. 1911’de derneğe sunduğu “Annelik Sevgisi Temelinde” başlıklı makalesinde, annelik içgüdüsünün doğuştan olmadığını, doğumdan sonra gelişebileceği savını ortaya attı – bir teori ki Freud ve diğer erkek meslektaşları tarafından reddedildi. Hilferding kısa sürede dernekten ayrıldı ve hayatının büyük bir kısmını işçi mahallelerindeki kadınları tedavi etmeye ve üreme sağlıklarını savunmaya adadı. Annelerin içgüdüsü teorisi bugün bile tartışmalıdır.
**Margarethe Hilferding’in Eşsiz Hikayesi**
Peter Milford adındaki bir askerin Viyana’ya dönüşüne kadar uzanan bir hikaye. Savaş sırasında Avusturya’yı özgürleştirmek için savaşan Milford, sevgili şehri ve geride bıraktığı annesini bulmak için yola çıkar. Her şey yıkılıp gitmiştir. Ancak, annesinin sosyal demokrat yayıncılar adına açlıktan, barınmadan ve çalışan sınıfın haklarından bahsettiği makaleleri yayınladığı bir binada bulur kendini. Bir tıp doktoru olan ve Viyana Tıp Fakültesi’nden mezun olan ilk kadın olan Margarethe Hilferding, kadınların sağlığı ve üreme hakları için çaba harcadı. Sigmund Freud’un Viyana Psikoanalitik Derneği’ne kabul edilen ilk kadındı.
**Bir Kadın Doktorun Öncü Çalışmaları**
Margarethe Hilferding’in çalışmaları, o dönemde bile öncü nitelikteydi. Kadınların eğitim alma hakkını savunan ailesinin etkisi altında, tıp eğitimi almaya karar verdi. Margarethe, Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan ilk kadın oldu. Ancak, o yıllarda anti-semitizm ve cinsiyetçilik hala yaygındı. Margarethe’nin kararlılığı, fizik ve matematik alanlarında eğitim almasını sağladı. Ancak, o dönemde kadınların üniversite eğitimi alması bile birçok engelle karşılaşıyordu. Margarethe, tıp eğitimine devam etmek için mücadele etti, erkek meslektaşları arasında öne çıktı ve kadınların sağlık sorunlarına dikkat çekti.
**Annelik İçgüdüsü Üzerine Çığır Açan Çalışmalar**
Margarethe Hilferding, 1911’de Freud’un Viyana Psikoanalitik Derneği’ne sunduğu “Annelik Sevgisi Temelinde” başlıklı makalesiyle dikkatleri üzerine çekti. Makalesinde, annelik sevgisinin doğuştan olmadığını, ancak bebekle annenin arasındaki fiziksel temasla gelişebileceğini savundu. Bu teorisi, Freud ve diğer meslektaşlarının tepkisine neden oldu. Genel kabul gören annelik içgüdüsü teorisine meydan okuyan Hilferding, anneliğin biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlere dayandığını öne sürdü. Ancak, erkek egemen bir ortamda bu fikirleri savunmak zordu ve makalesi kabul görmeyerek unutuldu.
**Kaybedilen Bir Deha: Margarethe Hilferding’in Son Yılları**
Margarethe Hilferding, hayatının son yıllarında Nazi zulmünü ve Holokost’un dehşetini yaşadı. Avusturya’nın Nazi Almanyası tarafından işgal edilmesiyle birlikte, Hilferding, Yahudi karşıtı yasaların hedefi haline geldi. Annesi ve kardeşi gibi toplama kamplarına gönderilen Hilferding, sonunda Treblinka’ya gönderildi ve burada öldürüldü. Ancak, çalışmaları ve cesareti onu ölümsüz kıldı. Oğlu Peter, annesinin hatıralarını yaşatmaya devam etti ve onun özverili çalışmalarını nesiller boyu anlatmaya devam edecek.
**Holokost Anma Günü ve Margarethe Hilferding’in Mirası**
27 Ocak’ta Holokost Anma Günü’nü kutlarken, Margarethe Hilferding gibi kaybolan kadınları anıyoruz. Onun cesareti, azmi ve öncü çalışmaları, günümüzde bile ilham vermeye devam ediyor. Holokost’un dehşeti, insanlığa hatırlatıyor ki, tarihten ders çıkarmak ve insan haklarını korumak hepimizin görevidir. Margarethe Hilferding’in mirası, kadınların güçlü sesini ve bilimin ilerleyişini kutlamaya devam edecek.
**Anma ve Adalet İçin: Margarethe Hilferding ve Tüm Kayıp Kadınlar**
Holokost’ta kaybolan tüm kadınları ve bilim dünyasında unutulan öncülerini anmak için, Margarethe Hilferding’in hikayesini hatırlamak önemlidir. Adalet, eşitlik ve insanlık için mücadele etmek, Hilferding’in mirasına saygı göstermek anlamına gelir. Onun cesareti ve özverisi, gelecek nesiller için bir ışık kaynağı olmaya devam edecek. Unutulmamalıdır ki, kaybedilen her bir kadın, insanlığın ortak hafızasında sonsuza kadar yaşayacaktır.