eksogne-sistemi-eksik-gezegenler-tespit-edildi

Güneş Sistemi dışındaki gezegenleri keşfetmek için atılan önemli adımlardan biri olan exoplanet araştırmaları, gezegenlerin oluşumu ve evrimi hakkındaki anlayışımızı kökten değiştirmektedir. Yıllarca sadece Güneş Sistemi’nde gezegenlerin var olduğunu düşünürken, astronomlar başka yıldızların etrafında dönen binlerce gezegen keşfetmişlerdir. Bu keşifler, gezegen sistemlerinin ne kadar çeşitli olduğunu göstermiş ve gezegenlerin nasıl oluştuğu ve evrildiği konusundaki anlayışımızı şekillendirmiştir.

Exoplanet demografi çalışmaları, gezegenlerin boyutları, yörüngeleri ve bileşimleri üzerindeki desenleri analiz ederek, gezegen sistemlerini şekillendiren gerçek süreçleri ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmalar, gezegen nüfuslarındaki dikkat çekici trendleri ortaya koymakta ve gezegenlerin nasıl doğduğu ve büyüdüğü konusundaki anlayışımızı sorgulamaktadır.

Kepler Uzay Teleskobu’nun keşifleriyle başlayan bu yeni gezegen bilimi çağı, gezegen sistemlerinin evrimini anlama yolunda büyük ilerlemeler sağlamıştır. Kepler, 150.000’den fazla yıldıza dört yıl boyunca sürekli bakarak binlerce gezegen keşfetmiş ve bu gezegenlerin boyutları ve yörüngeleri hakkında önemli veriler sağlamıştır.

Kepler verilerini analiz eden Erik A. Petigura, yaklaşık olarak bütün Güneş benzeri yıldızların en az bir tane Dünya ile Neptün arasında bir gezeneğe ev sahipliği yaptığını göstermiştir. Bu gezegenler, Güneş Sistemi’nde hiç bulunmayan türdedir ve genellikle yıldızları etrafında yıllar yerine haftalar veya aylar içinde tam tur atmaktadırlar.

Kepler verilerinin incelenmesiyle ortaya çıkan bir gizem, 1.6 ila 1.9 Dünya yarıçapı civarında gezegenlerin belirgin bir şekilde eksik olmasıdır. Bu durum, gezegenlerin atmosferlerinin bu aralıktaki gezegenlerden çekilmesini engelleyen bir süreç olabileceğini göstermektedir. Benzer şekilde, Neptün büyüklüğünde gezegenlerin üç günden kısa yörüngelerde nadir olması da incelenmektedir.

Gezegenlerin atmosferlerini kaybetmesine veya oluşumunu sınırlamasına neden olabilecek birkaç süreç olduğu düşünülmektedir. Bu süreçler arasında foto buharlaşma ve çekirdek destekli kütle kaybı en önde gelenlerdir. Foto buharlaşma, genç yıldızların yaydığı yoğun ultraviyole ve x-ışınları ile yüklü parçacık rüzgarlarıyla gezegen atmosferlerini ısıtarak parçacıkların uzaya kaçmasına neden olur.

Gezegenlerin atmosferlerini kaybetmesine neden olan bir diğer süreç ise çekirdek destekli kütle kaybıdır. Gezegenler oluştuktan sonra, içlerine çekilen kütlelerden önemli miktarda ısı tutarlar. Bu artık iç enerji, gezegen soğudukça atmosferin tabanını ısıtabilir ve gazın kaçmasına yardımcı olabilir.

Elde edilen gözlemler, gezegen atmosferlerinin kaybını doğrudan gösteren bazı durumları ortaya koymaya başlamıştır. Gezegenlerin genellikle gençken kütlesini kaybetme eğiliminde olduğu düşünüldüğünde, gözlemleyebileceğimiz çoğu küçük gezegenin önemli bir kayba uğramadığı görülmektedir.

Gezegen atmosferlerinin kaybını gerçek zamanlı olarak gözlemleyebilmek için uygun bir senaryo, yakın bir yörüngede dönen bir gaz devi gezegen olmasıdır. Bu tür bir gezegen, yıldızına çok yakın bir şekilde dolaşan ve yaklaşık olarak 3.8 gün süren bir tur yapan WASP-69b gezegeni gibi atmosferini kaybetmekte olan gezegenlerde gözlemlenebilir.

Sonuç olarak, gezegen sistemlerinin çeşitliliğini ve gezegenlerin evrimini anlama yolundaki çalışmalar, yaşamın ne kadar yaygın olabileceğini ve evrenin genişliği hakkında bazı temel soruların yanıtlarını aramamıza yardımcı olmaktadır. Güneş Sistemi, artık gezegen sistemlerinin tek bir örneği olarak değil, evrende sayısız olasılıklar arasında öne çıkan benzersiz bir yapı olarak durmaktadır. Yapılan araştırmalar, yıldızlarımızın evrenin zenginliğini ve şaşırtıcılığını hatırlattığını göstermektedir.